"İnsanlar,
şirketler, kurumlar ve devletler onları geçmiştebaşarılı yapan şeyleri yapmaya devam ettikleri için yok
olurlar. İşte tarihi birer öneme sahip olan Kültürel
Genetik™
Genel Teorisi'ni ve aynı önemdeki Kurumsal Genetik™
Genel Teorisi'ni 1980 yılından başlayarak bu nedenle
geliştirmek zorundaydım."
Kültürel Genetik™
Araştırmaları Düşünce ve Teşhis Platformu, hiç bir surette
kar macı gütmeyen bir toplumsalyarar birliği
ve girişimidir. Buna rağmenoluşabilecek tüm
gelirler,Kültürel Genetik™
Araştırmaları Düşünce ve Teşhis Platformu ve benzeri
toplumsal yarar girişimlerinin gelişimi için kullanılacak,
ya
da sair hayır kurumlarına bağışlanacaktır
Batıdünyasının
temelinde Yudeo-Hıristiyan inanç sistemi vardır. Bunun tohumları
ilk kez, gizli bir Yahudi olan Martin Luther’in
Protestan'lığı
Eski Ahit öğretileri doğrultusunda icat etmeye kalkarak,
Papalı'ğa
ve Katolisizm'e
karşı temelinde Torah ve Zoharbaz ve kökenli
bir savaş aygıtı oluşturmasıyla atılmıştır. Daha sonra bu melez
öğreti, Neocon 'ların da katkısıyla bugünkü haliyle bilinen
Yudeo-Hıristiyan İnanç Sistemine rafine, revize ve
transforme edilerek, Yeni Haçlı Seferleri'nin
örtülü savaş kılavuzu haline getirilmiştir. Şu anda Kudüs’te vuku
bulan buluşma bu Yeni Haçlı Seferleri'nin
Vatikan ve bizzat Papa tarafından tescili, tasdiki
ve aleniyete resmen intikali anlamına gelmektedir.
Elbetteki, retorik, görüntü ve örtü, o mahut ve malum barış
mırıltısını daima ön plana sürmektedir.
Söz konusu ziyaret, aynı zamanda,Yeni
Haçlı Seferleri uygulama ve müktessebatında yeni bir safhaya
geçildiğinin işaretidir. Fener-Rum Kilisesi Patriği’nin bu buluşmaya
dahil edilmesi,sözde
Arzı Mevhud [yaniSözde Vaad Edilmiş Topraklar]'ı
da yakından ilgilendiren Büyük İsrail Projesi kapsamında kendisine
bundan böyle daha fazla rol verileceği ve görev alanının
ekümenik anlamda daha geniş düşünülerek, Heybeli Ada eksenli olarak,
Patriğin, Kıbrıs Rum Kesimi, Ukrayna ve Rusya içindeki
Ortodokslar üzerinde hem dini, hem de siyasi olarak
daha etkili olmasının istendiği ve beklendiği
düşüncesini akla getirmektedir.
Bu buluşma
aynı zamanda Doğu Akdeniz’in
ve Doğu Akdeniz’de bulunan enerji kaynaklarının İsrail ve
Avrupa yararına batıya güvenle taşınabilmesi için Doğu Akdeniz
havzasının bir Yudeo-Hıristiyan gölü haline getirilmesi projesinin
ifa adımlarından birine işaret emektedir. Özellikle Rusya-Ukrayna
eksenli olarak, ABD ve Avrupa ile Rusya'nın
yeniden bir tür Soğuk Savaş 'adoğru yuvarlanmaya başlaması ve
Avrupa'nın Rus Gazı'na
olan bağımlılığının mutlaka azaltılması gereği ile ilgili
baskı, bu ziyaret ve buluşmayı zorunlu hale getiren nedenlerden
biridir.
Dolayısıyla
bu buluşma Türkiye’nin
ve bölgenin geleceğini çok yakından ilgilendirmektedir. Malum olduğu üzere,
esasen Hilafet kaldırılmamış ve ama ancak TBMM'nin
uhdesine terk ve emanet edilmiştir. Türkiye’nin önderliğinde
Müslümanlar derhal bir Halife seçmeli ve dini anlamda bu Halife'nin
etrafında birleşmelidir. D-8 projesinin bir türlü
başarılı olamamasının en önemli nedenlerinden biri de, bir Halife etrafında
birleşilmesinin bir türlü ve ısrarla gündeme getirilmemiş olmasıdır.
Zaman
ve kader Türkiye’yi ve İslam alemini zorlamaktadır. Bunlarla
ilgili gerekli tüm adımlar behemahal atılmalıdır. Türkiye'nin çok
bilmişretoriklerle giderilemeyecek derecede çökmüş ve
tarümar olmuş dış siyaseti kendini doğru istihbari
bilgiler ve daha doğru kadrolar nezdinde yeniden yapılandırmak ve
ölçülebilir başarılar elde etmek mecburiyetindedir. İçinde bulunulan bu
kepazeliğin çözümü retorik gevezelik değil,
silkinmek ve düşünmektir.
Anayasa
Mahkemesi Başkanı
Sayın Haşim Kılıç'ın Anayasa Mahkemesi'nin 52.
Kuruluş Yıldönümü dolayısıyla Yaptığı 25.04.2014 tarihli
konuşması, eğer bu konuşma metnini gerçekten kendisi
hazırladıysa, maalesef Freud 'un diliyle ancak bir
Realitaetsverlust vak'ası olarak görülmek mecburiyetindedir.
Freud terminolojisinde Realitaetsverlust Gerçeğin
Kaybı ya da Gerçekliğin Kaybı anlamına gelir,
ancak Türkçe'ye zaman zaman çok da doğru olmayarak Akıl Tutulmasışeklinde tercüme edildiği vakidir.
Ama bu konuşma aynı zamanda bir Trajediye de işaret etmektedir. O Trajedinin ana fikri ise
maalesef ancak şöyle özetlenebilir :
Türkiye'deki Siyon Kurgulu Devlet Düzeni'nin sözde
yargı da dahil olmak üzere, M.Ö. 2000 'li yıllardaki
Plato 'nun Devlet Prensiplerini dahi hala anlayamamış,
özümseyememiş ve uygulayamamış olduğu gerçeği ayan
beyan ortaya saçılmıştır.
Bunun önemli nedenlerinden biri de,
keza Siyon kurgulu dört senelik sözde üniversitelerde
pazarlanan kör cehalettir.
İşin komedya kısmı da, Siyon
kurgulu bu kör cehalet mümessil ve görevlilerinin hemen hepsinin
de, kendini derin filozof, derin düşünür falan zannetmesidir.
Hayatında hiç fatura kesmemiş,
hiç kendi hayatını bilfiil kazanmamış, tüm ihtiyaçları
mütemadiyen ve ancak devlet ya da sair birileri
tarafından karşılanmış, hayatı, toplumu ve toplumsal
varoluşun kompleksitesini tanımayan insanların, esasen ne haktan,
ne hukuktan, ne de adaletten konuşması komedi ötesine geçebilir, ne
de bunlar derinlemesine anlamadıkları bu içerikleri gerçekten ve
hakkıyla uygulayabilirler.
Dolayısıyla, bunların hakim ya dasavcı falan da yapılması, esasen bu trajik komedyayı hak ettiği
ölçeğin dışında büyütür niteliktedir.
En basit bir havuz problemini
ya da en basit bir cebir denklemini dahi çözemeyecek olan
birilerinden, nasıl olur da insanların ve kurumların hayatları
ve kaderleri hakkında söz sahibi olmaya kalkmak üzere
hüküm falan vermeleri beklenebilir ? Ve bu tür beklentiler, içerikler ve
fiiliyatları, nasıl olur da derme çatma olmaktan öteye geçebilir ?
Yargıdaki mevcut trajedi, aynı
zamanda hukukun, hukuçuların ve kendini öyle zannedenlerin
trajedisidir. Oysa adalet ve yargı, yanlızca hukukçulara
bırakılamayacak kadar önemlidir.
Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı,
" Bu şekilde yargı ayakta kalamaz "
demektedir. Oysa olsa olsa, yargı çoktan ölmüş, ya
da hatta ölü doğmuştur, denebilir. Ancak, hala bu
canazeyi kaldıran yoktur. Cenaze sokakta ve adliyelerde alenen
kokmaktadır.
O kokan cenazeye, dört senelik
sözde üniversite mezunu cahiller yargı demektedir.
Türkiye'de gerçek yargı yoktur,
hiç olmamıştır, hiç kurulmamıştır.
Hükümet de, yetkililer de,
burunlarını tıkayıp, bu cenazeyi her gün seyretmektedirler.
Paralelcilerin ve Siyon
Tavukları 'nın Yargı Birliği ve Kimliği safsatasıyla vakit
kaybedilmemelidir.
Hükümet bu kadavraya artık
cesaretle neşter atmalıdır ve bunu nasıl yapacağını hala bilemiyorsa,
meleyen yaşlı başlı kuzuları ve onlarla aynı kafada olanları otlağa
salıp, biraz da bize danışmalıdır.
Hukuk ve yargı bazlı kadavra rezaleti, münferit bazı davalar
baz ve eksen alınarak konuşulmaktadır. Yok, Balyoz Davası, yok,
Ergenekon Davası, yok, Umut Davası, vs. gibi. Peki, geriye
kalan yüzbinlerce dava önemsiz midir ? Onlar da muhatapları için
aynı öneme sahip değil midir ? Hayatlar oralarda da karartılmamakta,
aynı ya da benzeri kepazelikler oralarda da yaşanmamakta mıdır ?
Sözde Yargı ve Sözde Hukuk adı takılı bu pek pahalı Siyon Kadavrası 'nın
Cenazesi artık kaldırılmalı ve bu haliyle mevcut kapısına kocaman
bir kilit vurulmalıdır.
Mevcut Siyon Paralel Yargısı 'nın
madurlarına karşı bir Devlet Fonu oluşturulmalı ve madurların
mahkeme, harç ve tazminat giderleri Yargı'nın rehabilitasyon,
temizlenme ve yeniden yapılanma süreci tamamlanıncaya kadar bu
fondan karşılanmalıdır.
Ve ama o süreç hemen bugün
başlatılmalı ve bu kadavra daha fazla uzaktan seyredilmemelidir.
Seçilmiş hükümet, kendisini
seçenlere bunu borçludur. Aziz ve necip Türk Milleti kurulu
Siyon
Yargısı 'nın denemeya dahedef tahtasıdeğildir
ve yapılamaz.
İstanbul’un fethedildiği 1453 tarihinde
Türkiye’nin yani Osmanlı 'nın
dünyanın en gelişmiş
teknolojisine sahip devleti olduğunu söyleyen Dr. Dr. h.c. Deniz Şar,
aradan geçen zaman içerisinde yaşanan durgunluk ve gerilemenin sebepleri
üzerine çok ilginç bir tarih tezi öne sürdü:
DÜNYANIN EN GELİŞMİŞ TEKNOLOJİSİNE SAHİPTİK
Türkiye’nin
yani Osmanlı 'nın
uzun asırlardır bilim ve
teknikte geri kalmasının sebepleri üzerine bir teşhis koyabilmek için iki
fotoğraf çekmenin önemarz ettiğini belirten
Dr. Dr. h.c. Şar şunları söyledi: “İki
fotoğraf çekelim; birincisi yıl 1453. Fatih Sultan Mehmet Han, dünyanın en büyük ve en gelişmiş topunu döktürüyor;
bunların en büyüğüne de ‘Şahin’
ismi veriliyor. Türkiye,
yani
Osmanlı dünyanın
en gelişmiş askeri teknolojisine sahip bir devlet.
Teknoloji ne ile gelişir;
yatırım, araştırma geliştirme, deney,
deney deney.
Fatih’in, memleketi adına bu teknolojiye sahip olabilmek için kendisinin de
bizzat dahil olduğu bilimsel süreç tarihi kayıtlarda mevcut”.
SANAYİYE 500 YILLIK GİZLİ
YAHUDİ ÇELMESİ
Bu pozitif tablonun
daha hemen 50 yıl sonra, yani İspanya’dan sürgün edilen,
yani İspanyol Kralı Ferdinand tarafından ülkeden kovulanMusevilerin, özellikle de
Seferad Yahudileri 'nin
Osmanlı 'ya adım atmaları
ile tersine dönmeye başladığını belirten Dr. Dr. h.c.Şarşöyle devam etti:
“Şimdi
50 yıl sonrasının, yani 1492’nin
fotoğrafını çekelim. İspanya’dan kovulan Yahudi 'ler
kalyonlarla Osmanlı 'ya
geliyor.
Yüklü miktarda servetlerini de birlikte getiriyorlar.Avrupa 'yı, İspanya 'yıiyi tanıyorlar, İbranice, İspanyolca, İbranice'nin
İspanyolca hibrid diyalekti olan Conversa, bunlara çok yakın Latice kökenli
bir dil olan İtalyanca ve hatta bir kısmı Latince ve Arapça biliyorlar.
Aralarında elbette başka dilleri bilenler de var. Yüzlerce
yıllık bir çok kültürlülük, ticaret ve azınlık olarak yaşama, hayatta kalma
ve azınlık olarak var olma deneyimleri var.Elbette, Fetihlerle
genişleyen bir İmparatorluk
var karşımızda ve Sarayda da yabancı diller başta olmak üzere,
bu bilgi ve becerilere hayli ihtiyaç var. Sarayda tutunuyorlar.
Bunların el attığı ilk iş,Osmanlı'nın
hemen tüm dış ticaretini ele geçirmek olmuştur. Bir sonraki hedefleri
de Saraya nüfus ederek, Sultana yakın tüm iletişimi, giderek
de bürokrasiyi ve yönetimi kontrolleri altına almak. Bu
suretle ve özellikle de ele geçirdikleri ithalat temelli dış ticaret
hacmini arttırma gayesi ile, giderek bilimsel faaliyetleri,
teknoloji inkübasyon ve gelişiminive
dahi yerli üretimi hedef alıyorlar ”,“Sayın
Sultanım!
Siz üzülmeyin, siz yorulmayın, siz
uğraşmayın bu işlerle, biz size tedarik edelim”
demekle başladılar işe. Ve bilim ve
teknoloji gelişimini ve dahi yerli üretimi, Osmanlı 'da hem
de Sultanların burnunun dibinde yavaş yavaş sekteye uğratmayı başardılar. Tarihçilerin
ve öyle geçinenlerin gözden kaçırdığı, ya da
başka taraflara bakarmış gibi yaptığı önemli noktalardan biri
burasıdır. Böylece, Türkiye'deyani
Osmanlı'dabilimsel faaliyetler,
üretim, sanayi ve teknoloji
gelişimi yavaş yavaşdurma noktasına geldi
ve durdu, İthalat baz
ve eksenli bir ekonominin ve dış ticaret açıklarının ilk tohumları
işte o dönemlerde atılmış, Osmanlı'nın
sonuna kadar devam etmiş, hatta Osmanlı 'nın
sonunu getirmiş ve dahihatta sürdürülemez bu Kültürel
Genetik™Yönelim Cumhuriyete intikal etmiştir diyebiliriz”.
ORDUYLA İLİŞKİLERİ YENİÇERİLERE DAYANIYOR
Yeniçeri Ocağı’ndaki
çözülme ve bozulma başlangıcının da söz konusu tarihlere rastladığını belirten Dr. Dr. h.c.
Şar, “Tarihçilerin
ve öyle geçinenlerin gözden kaçırdığı, ya da
başka taraflara bakarmış gibi yaptığı önemli noktalardan bir başkası da şudur:Yeniçeri ocaklarındaki
geriye gidişve çözülme başlangıcıda tam
bu tarihlere denk geliyor. Neden çözülme bu tarihlerde başlıyor?
Buyabancı, yani 'alien', ya da Yahudi misafirlerle yine çok alakalı bir durum .
Bunların büyük kısmının yüklü serveti
olduğunu ve ticaretle uğraştıklarınısöylemiştik. Yeniçerilerin ellerindeki savaş ganimetlerini satın
almayave bunların ele geçirildiği
ülkelere ve o ülke tacirlerine çok yüksek karlarla geri satmaya
başlıyorlar. Böylelikle aralarında akçeli
ilişkiler doğmaya ve gelişmeye başlıyor. Ve o akçeli ilişkiler
sonucudur ki, askerin içerisinde asırlar boyu Yahudilere ve
günümüzdeki Kripto gruplara yakın bir damar gelişmiştir.
Siyonist ideolojinin kıvama geldiği Osmanlı’nın son dönemlerinde
bu işbirliği, Sultana karşı bir baskı; yetmediğinde ise
bir darbe aracı olarak kullanılmıştır ve
aynı eğilim ve özelliklerin, aynı Kültürel Genetik™Yönelimlerin Cumhuriyete de intikal ettiğini
görmek durumundayız” tespitinde bulunuyor.
SABETAY
SEVİ HADİSESİ, ASKERLİK YASAĞININ KALKMASI ve SOYADI KANUNU
Kültürel Genetik™ Araştırmaları Düşünce ve Teşhis Platformu
Onursal Başkanı Dr.
Dr. h.c.
Deniz Şar, konuşmasına şöyle devam etti:
“Daha
sonraki yüzyıllarda vuku bulan Sabetay Sevi hadisesi, bu ve benzeri
unsurlar için askerlik yasağının kalkması ve daha sonraki cumhuriyet
döneminde çıkan soyadı kanunu, kanımızca mevcut Kripto Problemini
had safhaya taşıyan dönüm noktalarıdır diyebiliriz. Sorun esasen
tıpkı 500 sene önce ve 500 sene boyunca da olduğu gibi, hala
bir Milli Güvenlik Meselesidir ve yeni
çöküş ve yeni yok oluşlar yaşanmadan artık bizahmet görülmeyi
beklemektedir. Kanımızca Türkiye 'nin
daha önemli bir sorunu yok gibidir ”.
Türkiye'nin
Mevcut Yapısı ve Düzeni'nin bir Siyon Sömürgesi
olarak kurgulandığı aşikardır. Türkiye'nin bir Siyon,
Fason, Mason, Piyonİttifakı tarafından
güdüldüğü ve Mevcut Hükümetin bir Siyon Truva Atı
olduğu 30.09.2013 tarihli KARA PAZARTESİ günü artık
gayrı kabili rücu olarak tescillenmiştir.
30.09.2013
tarihli KARA PAZARTESİ günü Hükümet Siyonizm ve
Yardakçılarının uzattığı Kippa'yı resmen başına takarak Siyonizme ve
Gezi Finansörlerine teslim olmuştur.
Bu Sayın
Başbakan'ın Siyon Yıldızı Nakışlı bir Kippa'yı
başına takarak Türk Milleti'nin gözünün içine baka baka "ŞALOM
İSRAEL" demesiyle eş anlamlıdır. Başbakan ve Hükümet 30 Eylül
2013 KARA PAZARTESİ günü Siyonizme Teslim Olarak
Siyon Liderlerinin Protokollerini uygulamaya koymuştur. Bu
suretle müphem bir Demokratikleşme görüntüsü altında Siyon
Despotluğu Yasalarının bizzat Sayın Başbakan tarafından
pazarlanışına şahit olmuştur Türkiye. Bu suretle hükümet
İçimizdeki İsrail'e Kutsal Eylül AyıHediyesi de
vererek Siyonizm'ealenen Teslim Olmuştur ve bu
Kapitulasyonlardan farksızdır.
Bu suretle mevcut
hükümetin bir Siyon Truva Atı olduğu Resmen
Tescillenmişrtir.
Bu andan itibaren
mevcut hükümet ve kadroları bir Türk Hükümeti
olarak değil, bir Siyon Hükümeti olarak telakki edilmekmecburiyetindedir.
Hükümet yakında
ŞAPKA YERİNE KİPPA TAKMA KANUNU da çıkarırsa ya da yeni
bir Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkararak bundan böyle
Eğitim ve Öğretimin ancak İbranice yapılabileceğine
karar verirse kimse şaşırmamalıdır.
O Gazi Meclis
Masonik Sembollerden arındırılarak, İslam'a ve
Türklüğe yakışan sembollerle yeniden inşa edilmeli ve bu
tür Resmi
Geçitlerin Dizaynı, Görüntüsü ve Sembolizmi İslam'a ve
Türklüğe yakışan içerik, tasarım, akış ve
görüntülerle yeniden oluşturulmalıdır.
Aynı tür şeytani
bir Siyon sembolizminin, Obama'nın Amerikan Başkanlık
Seçimlerini kazandığı gece, kendisi Işıktan bir
Piramit sembolü önünde konuşturularak kullanıldığını
belirtmek isteriz.
Her an ve her
fırsatta bu tür şeytani oyunlara başvuran İlluminati,
Siyonizm, Localar ve içimizdeki Sabetaycı ya da
Sair Dönme Takiyyecisi Gizli Yahudiler'den oluşan Dahili
İsrail ve mensupları şunu iyi bilmelidir:
Bu ülke ve bu ülkeye ait hiç bir şey kendilerine verilmeyecek,
bırakılmayacak ve terkedilmeyecektir.
Şeytani istek ve planlarındaki ısrarcılık onları kimsenin arzu
etmeyeceği bir sona doğru götürmektedir.
Bu
ikaz ve
uyarılarakulak tıkamaya devam
ettikleri takdirde, onları biz dahi
kurtaramayabiliriz.
Kültürel
Genetik™ Araştırmaları Düşünce ve Teşhis Platformu, Taksim
olaylarını, İstanbul, Ankara ve sair illerimizde yaşanan
ayaklanma girişimlerini bu kurgunun ileri aşama uygulama
ve dışavurum tezahürleri olarak görmektedir. Malum
olunduğu üzere bunlar bitmemiştir ve hatta en saldırgan haliyle
daha yeni başlamaktadır. Kuşkusuz tüm bu kalkışma
ve mobilizasyon dinamikleri önümüzdeki yerel ve genel seçimlerde
de dengeleri değiştirmek için kullanılacaktır. Dolayısı ile
derinlemesine, çok boyutlu ve çok iyi analiz
edilmek durumundadır. Ülkemizde bunun yeterince iyi,
yeterince doğru ve yeterince sonuç odaklı
yapılmadığını düşünüyoruz.
Adım adım
tüm ülke geneline yayılmaya çalışılan Taksim olayları,
Uluslararası Siyonizm’in, yani dünyayı yöneten ve
Birleşmiş Milletler’in de esas kurucusu olan Gizli
Yahudi Devleti’nin, yüzyıllar öncesinden ele geçirdiği
bazı devletleri ve onların istihbarat servislerini
de kullanarak, bunlar vasıtasıyla ajite ve
organize ederek ayaklandırmaya çalıştığı yerli
görünümlü Truva Atı kadro ve kuruluşlarının dahli
ve desteği ile sahnelenmiştir ve çekirdeğinde esasen bir
Gizli Yahudi ayaklanması teşebbüsüdür.
Aynı
patent, kurgu, parmak izi ve DNA
özelliklerini, 1789 Fransız Devrimi’nde, Amerika’nın
güya Çay Vergisini bahane ederek İngiltere’ye karşı
ayaklanmasında ve daha sonra yürüttüğü Bağımsızlık Savaşı’nda,
Güney Amerika’da Simon Bolivar fikriyatıyla
yürütülen Bağımsızlık Savaşlarında, Osmanlı’nın
parçalanmasına yol açan hemen tüm ayaklanmalarda, 1917
Rus Devrimi’nde, Doğu Bloku’nun ve Sovyet Rusya’nın
tek kurşun atılmadan çöküşünde, Turuncu Devrim adıyla
bilinen kalkışmalarda ve nihayet Arap Baharı
adıyla bilinen, ancak esasen tam bir Gizli Yahudi Baharı
ve Büyük İsrail Projesi'nin münferit ve
koordine adımlarından başka birşey olmayan kalkışma
ve oluşumlarda görmek mümkündür.
Türkiye ise
tüm bunlara karşı henüz bir Panzehir ve Savunma
geliştirebilmiş değildir.
Kültürel GenetikTMBilimdalının Dünyadaki Kurucusu ve Kültürel GenetikTMAraştırmaları Düşünce ve Teşhis Platformu' nun
Onursal Başkanı Sayın Dr. Dr. h.c.F. Deniz Şar'a
karşı yürütülen necis Siyon Fason Mason Naylon
Piyon Operasyonları ardı arkası kesilmeden devam
ediyor.
Uluslararası Siyonist Merkezlerle sürekli koordinasyon
ve
yakın işbirliği halindeki Gizli Yahudiler'in mahut ve malum
gizli
servislerle birlikte Kültürel GenetikTMBilimdalının Dünyadaki Kurucusu ve Kültürel GenetikTM
Araştırmaları Düşünce ve Teşhis Platformu'nun
Onursal Başkanı
Sayın Dr. Dr. h.c. F. Deniz Şar'a
karşı yürüttükleri necis operasyonlar ardı arkası kesilmeden devam ediyor.
Basın ve Medya ile ilişkilerin hedeflenerek birer Siyon
Fason Mason Naylon Piyon Operasyonuna tabi tutulmasının ardından, bu
mihraklar
tarafından Sayın Dr. Dr. h.c. F. Deniz Şar'ın
girişimlerini ve haberleşmesini sabote etmek amacıyla ve Deniz Şar, Deniz
Sar ve Deniz Sarı isimleriyle 200 kadar sahte Twitter ve sahte Facebook
hesabı açıldığı anlaşıldı.
Bu sahte hesaplarla, Uluslararası Siyonist Merkezlerle
sürekli koordinasyon ve yakın işbirliği halindeki Gizli Yahudiler'in
mahut ve malum gizli servislerle birlikte Sayın
Dr. Dr. h.c. F. Deniz Şar'a
ulaşılmasının ve kendisinin kitlelere ulaşmasının zorlaştırılmaya
çalışılmasının ve hakkında bilgi kirliliği yaratılmaya çalışılmasının
hedeflendiği belirtiliyor.
Bu sahte hesaplara yerleştirilen yanlış bilgiler ve Tweet'lerle Kültürel
GenetikTM
Bilimdalının Dünyadaki Kurucusu ve Kültürel
GenetikTM
Araştırmaları Düşünce ve Teşhis
Platformu' nun Onursal
Başkanı
Dr. Dr. h.c. F. Deniz Şar,
sol ve ulusalcı kesimlere, Cumhuriyet Gazetesi, ODA TV türü mihraklara yakın
biriymiş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.
Uluslararası Siyonist Merkezlerle sürekli koordinasyon
ve
yakın işbirliği halindeki Gizli Yahudiler'in mahut ve malum gizli
servislerle birlikte yürüttüğü bu necis Siyon Fason Mason Naylon Piyon
Operasyonlarına karşı gereken tüm adımlar atılmaya başlanmıştır ve
kararlılıkla yürütülecektir.
Bu Siyon Kalpazanlarının ve gizli yahudilerin maalesef
kendini İslami cenah olarak gösteren bazı kesimlere de sızmış ve nüfus etmiş
olduğu bilinmelidir. Aynı durum kendini milliyetçi olarak pazarlamaya
çalışan kesimler için de geçerlidir.
Bu itibarla, Türkiye'nin vahim ve çok ileri safhada bir
Gizli Yahudi İşgali altında olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Bu tesbitlerimizin kavmiyetçikle hiç bir alakası yoktur ve
Deccal'in Vebası Siyon mihraklarına ve
Siyon kavmine karşı yanlızca bir
nefsi müdafaadan ibarettir.
Bunun aksini
düşünmek, ancak Siyon Deccaline iltica anlamını taşıyabilir.
Kültürel Genetik™
Araştırmaları Düşünce ve Teşhis Platformu, tamamen
tarafsız, bütünüyle objektif ve gerçek anlamda bilimsel
bir anlayışla, siyaset üstü makro yönelimlere ve onlarla
etkileşen toplumsal mikro-yapı, doku ve
parametrelere
yönelik inceleme ve araştırmalar yürütür ve bu önemli
toplumsal bulgu ve tanıları, gerekli gördüğü oranda, kamu
oyu ve toplumsal yönetim birimleri ile paylaşmaya
gayret eder.
Kültürel Genetik™
Araştırmaları Düşünce ve Teşhis Platformu, dünya ile
bütünleşen tarzda, hem ulusal, hem de uluslararası
yaklaşımları benimser.
Ancak, yukarıdaki bu tarafsız ve objektif anlatımımızın
düzeyi, senelerdir her türlü hile, yalan, dolan
ve entrikaya
kasıtlı olarak başvurmak suretiyle tarafımıza karşı son
derece kesif bir psikolojik savaş yürüten bazı
kalitesiz ve kötü niyetli unsurların hak ettiğinden
çok yüksekte kalmaktadır. Yukarıda ifadelendirdiğimiz
tarihi içerik ve önemdeki hususların, bu kalitesiz
ve kötü niyetligrup ve şahıslar tarafından daha
rahat anlaşılabilecek tarz ve düzeydeki anlatımı
ise şöyle olsa gerekir:
Türkiye'nin,
utanmazlıkta birbirleri ile yarışan malum diplomalı cahiller
ve sertifikalı geri zekalılar ordusu yukarıda anlatılanların
yeniliğini,
derinliğini, orjinalitesini ve şu ana kadar her şeye rağmen
sergilenen üslubun düzeyini maalesef anlayabilecek alt
yapıdan oldukça uzaktır.
En iyi ihtimalle
ellerine alel acele birer diploma
tutuşturulmuş, ya da en iyi ihtimalle, kıytırık bir takım
üniversitelerden kıytırık bir takım bol laf salatalı titrler
edinmiş olması muhtemel bu kesim, kendi geri zekalılığının
ve cehaletinin
farkında dahi değildir ve başkaları tarafından kolayca
istismar
edimekte ve birer maşa olarak kullanılmaktadır.
Aynı
cahil ve kötü niyetli guruplar, Deniz Şar ve
ortaya çıkardığı gerçekler hakkında 1980 senelerinden beri
tarafımızdan tüm aktör ve ayrıntıları ile bilinen sahte
karalama kampanyaları yürütür ve necis emellerinde her
seferinde bozguna uğratılırlar.
İşte, bu nedenle, bu saptırma ve karalama kampanya ve
harekatları
yürütülmekte, tarafımıza,açıklamalarımıza ve
söylediklerimize
senelerdir sansür uygulanmakta ve bu necis emel ve
girişimler, her seferinde tarafımızdan başarısızlığa
uğratılmaktadır.
Çöküşünden
mesul oldukları Osmanlı
bünyesinde
uyguladıklarıyöntem ve taktiklerle, Türkiye'nin
sivil
ve resmi tüm yapılarına sessizce nüfus etmeyi
ve o yapıları düşünülebilecek her siyasi doğrultuda
gizlice ellerine geçirmeyi başarmışlardır.
Türkiye
sessizce içeriden istila edilmiştir ve bu ağır narkozlu
ihanet vasıtasıyla kandırılarak başka yön ve
düşüncelere doğru istismar edilmekte, dolayısıyla
sabataycı
ve sair
dönme takiyecilerinin planladığı zaman fünyeli bir yok
oluşa doğru sürüklenmektedir.
İstanbulGizliYahudi Parlementosu
Haham Başı'nın Örtülü Savaş Tavsiyeleri
1492 yılında, İspanya Başhahamı Chemor,
merkezi İstanbul’da gizli ve görünmez olarak bulunan
Grand Sanhedrin’e, yani GizliYahudi Parlementosu’na, bir İspanyol kanununun kovulma tehdidi altındayken, tavsiye istemek üzere
bir mektup yazdı. Aldığı cevapşöyleydi: “Musa’nın yolundaki aziz
kardeşim, katlanmak zorunda kaldığın talihsizlikleri ve endişelerini
aktardığın mektubunualdık. Bu duyduklarımızın acısı içimize işledi.
Büyük Baba ve Hahamın tavsiyeleri şunlar:
1. İspanya Kralının (Ferdinand) seni Hıristiyan olmaya mecbur
ettiğini yazdığına gelince, onun istediğini yap, aksi takdirde daha
sonra istesen de yapamazsın.
2. Mallarını yağma etme emrine gelince:
evlatlarını tüccar yap, onlar da küçük küçük, Hıristiyanlar’ın mallarını yağmalasın.
3. Canına kastetmek istemelerine gelince,
evlatlarını doktor ve eczacı yap,onlar da Hıristiyanlar’ın canını alsınlar.
4. Sinagoglarını tahrip etmek istemelerine gelince, evlatlarını rahip ve kilise üyeleri yap, onlar da Hıristiyanlar’ın kiliselerini tahrip etsinler.
5. Şikayet ettiğin diğer birçok sıkıntı verici olaya gelince, evlatlarını bürokrat, avukat, hakim ve hukuk adamları olarak
yetiştir ve onların devlet işlerini karıştırdıklarını
ve Hıristiyanlar’ı senin boyunduruğun altına sokarak,
dünyaya egemen olmanı ve onlardan intikam almanı
sağlamalarını izle.
6. Sana verdiğimiz bu öğütlerden sapma, çünkü
bunları yaparak, Hıristiyanlar’ın senin kadar utanç verici
durumlara düştüklerini göreceksin ve gerçek güce
ulaşacaksın.”
Bu tarihi döküman, İstanbul’un fethinden yanlızca
39 yıl kadar sonra İstanbul’da
gizli ve görünmez olarak bulunan Grand Sanhedrin,
yani Gizli Yahudi Parlementosu başkanı da olan
İstanbul Yahudileri Prensi’nin İspanya Baş Hahamı’nın bir
mektubuna cevaben kaleme aldığı anlaşılan son derece ilginç gizli
savaş ve yok ediş tavsiyelerini içermektedir.
Fatih Sultan Mehmet'in
Fethettiği İstanbul'da Gizli Yahudi Parlamentosu ve Gizli İstanbul Yahudi Prensiliği
Şimdi,
1492 yılında, yani İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından
fethinden yanlızca 39 sene sonra Gizli Yahudi Parlamentosu
Başkanı ve İstanbul Yahudileri Prensi ünvanlarını taşıyan bir Yahudi
tarafından İstanbul Başhahamı’nın tavsiyelerine uyarak kaleme
alınmış olduğu anlaşılan
bu son derece küstah, ama bir o kadar da kendindenemin tarihi dökümanın, eşine az
rastlanan birkapsam, süreç ve derinliği
öngörerek konsipe edilmiş, tasarlanmış, sivil hayat
dahili ve sivil hayat uygulamalı, barış takiyyeli
bir kamuflaj altında ikame edilen, son derece
gelişkin savaş stratejemleri içerdiği görülüyor. Söz konusu
döküman, tarihte eşine az rastlanır derecede gelişkinve
kamufle savaş stratejemleri içeren bir kılavuz niteliği
taşıyor.
Machiavelli ile çağdaş ve çok büyük bir
ihtimalle de soydaş olan bu İstanbul Gizli Yahudi
Parlamentosu Başkanıve İstanbul Yahudileri Prensi
sıfatlı şahsın barış takiyyeli savaş kılavuzu, Realpolitik’in yer yer ve de çok abartılı olarak kurucusu olarak kabul
edilen Machiavelli’nin dahi kanını dondurabilecek hile ve
desisede görülebilecek kin ve saldırganlıkta ifadeler içeriyor.
Yukarıda tanıttığımız, tavsiye görünümlü ve
örtülü bu millenial gizli savaş kılavuzunun kaleme alındığı 1492 tarihi, aynı
zamanda, İspanya’daki en dindar Yahudi’lerin önemli bir bölümünün
Osmanlı İmparatorluğu topraklarına yaptığı ve yapmaya başladığı göçü
belirler.
Sabataycı
ve sair
dönme takiyecileri yüzyıllardan beri süregelen ve giderek
kesifleşen
bir alışkanlıkla, bugün Türkiye'nin tüm yaşam damarlarını
elinde tutmakta ve toplumun geri kalanını
desenformasyonla,
eğitimsizlikle, açlikla, işsizlikle ve hatta
toplumuntüketim ve eğlence alışkanlıklarınabilinçli ve
sistemli olarak nüfus etmesini sağlayan vasıtalar
ile
derin bir uykuda tutmaktadır.
Ancak, Dini tahrif eden,
Pergamberleri ve İslam Halifelerini öldüren, Aziz Pegamberimizi
zehirleyen, Osmanlı Sultanları'nın önemli bir kısmını zehirleyerek ya da
türlü enrikalarla en yakınlarından yok eden, Osmanlı'yı batıran
Bizim
Kültürel Genetik™
Araştırmaları Düşünce ve Teşhis Platformu bünyesindeki
vazifemiz ise, ancak ve ancak bu hususların zamanında
teşhisi veilgili uyarıların yaygınlaştırılması
olabilir.
Sayın
Dr. Dr. h.c. Deniz Şar'ın tarihi birer ilk olarak
geliştirdiği
bu muhteşem Genel Teoriler, kendisine ait, yayınlanmış
sair ilgili külliyat ile birlikte, çok daha kapsamlı
ve çok daha önemli yüzlerce, belki de binlerce
konu,
husus ve yaklaşım için yer, zaman, konu
ya da platform ayırt etmeden uygulanabilir, genel geçerli,
teorik ve hatta algoritmik, zaman ve yer ötesi,
baz ve temel oluşturma yetisine sahiptir.
Burada
zorunlu olarak ifademecburiyetinde kaldığımız
hususlar,
bu binlerceuygulama alanından yanlızca bir tanesi ile
ilgili konulan temel tanıları ele almakta ve dolayısıyla, bu
muhteşem
Genel Teorilerin kullanılabileceği sayısız uygulama
alanlarındanyanlızca bir tanesini oluşturmaktadır.
Biz ise, burada ifade edilmek zorunda kalınan ve matematik
anlamda dahi
isbatı mümkün komplo ve tanılardan, bizlerin değil,
başkalarının hicap duyması gerektiğine inanıyoruz.
Kültürel Genetik™
Araştırmaları Düşünce ve Teşhis PlatformuOnural Başkanı Sayın Dr. Dr. h.c. F. Deniz Şar'ın
2008 yılında piyasaya sürülmek üzere olan yeni kitaplarından bazıları
şunlardır: